25 Nisan 2012 Çarşamba

benim sinematek'im



En sonunda ben de bir liste yaptım.. Abuk subuk listelerle zaman harcamak istemeyen sinemaseverlere, bir yandan sinema tarihine tanık olurken diğer yandan da gerçekten iyi filmler izleme fırsatını sunuyorum. imdb top 250, empire, ntvmsnbc, total film, premiere, festivaller, oscarlar, altın küreler derken, iyi film izlemek isteyip de kötü referanslar sonucu hayal kırıklığı yaşayan insanlara bir umut olmak için burdayım.

İşte en iyi 250 film listem: http://www.imdb.com/list/EvucYC2c6NM/

Listeyi benim gibi sinema tarihine tümevarımsal bir bakış açısı ile yaklaşmak isteyenler için beğeni seviyeme göre değil, yapım yılına göre sıraladım. Overrate edilmiş filmleri özellikle kapsam dışında bıraktım

Gelelim listeyle ilgili istatistiklere. Listemde en çok filmle yer almayı başaran yönetmen Stanley Kubrick. Liste ustanın tam 8 filmini içeriyor ki usta zaten toplam 13 film çekmiş.

Listemde ikinciliği 6'şar filmle Martin Scorcese ile Steven Spielberg, üçüncülüğü 5'er filmle Quentin Tarantino ve Alfred Hitchcock paylaşıyor. En sevdiğim 5 yönetmen sorulsaydı verebileceğim bir cevaptı, dolayısıyla tutarlı olmama sevindim doğrusu.

Listede 4'er filmle yer alan yönetmenler Charles Chaplin, David Fincher, David Lynch ve James Cameron.

Listeme 3 filmle katkıda bulunanlar ise Akira Kurosawa, Bernardo Bertolucci, Coen Kardeşler, Luis Bunuel, Michael Haneke, Oliver Stone, Pedro Almodovar, Peter Jackson, Ridley Scott, Robert Zemeckis, Sergio Leone, Wachowski Kardeşler, Tim Burton ve Francis Ford Coppola...

Listede yer alan Türk filmleri: Fikrimin İnce Gülü, Otobüs, Sürü, Duvar, Ağır Roman ve tabii ki Masumiyet

Listede yer alan en kısa film Luis Buluel'in Un Chien Andalou'su (Endülüs Köpeği - 16 dk.), en uzun film ise Wolfgang Petersen'in Das Boot'u (293 dk.)

Listedeki en eski film 1922 yapımı Nosferatu iken, en yeni filmler 2011 yapımı Jodaeiye Nader az Simin (Bir Ayrılık) ile La piel Que Habito (İçinde Yaşadığım Deri).

Listede 7 adet animasyon film var ki bunlar: Nightmare Before Chrismas, Toy Story 1 & 2, Mary & Max, Prenses Mononoke, Ice Age ve Finding Nemo.

Listede yer alıp benim en düşük oy (4/10) verdiğim filmler Frankenstein ile Rüzgar Gibi Geçti. Dikkat! Bu filmleri "zaman kaybı" olarak görmeme rağmen sinema tarihi açısından izlenmelerini gerekli gördüm. Diğer yandan listede 10 üzerinden 10 verdiğim (başyapıt) 30 adet film bulunuyor.

Listede 2003 yılına ait tam 17 film var. (Bu yılı sinemanın altın yılı olarak mı kabul etsek?)

Listede yer alan en uzun isimli film "Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb" iken en kısa isimli fim "M".

Listede yer alan filmlerin yıllara göre dağılımı şöyle:

20'ler
6
30'lar
7
40'lar
6
50'ler
11
60'lar
15
70'ler
19
80'ler
30
90'lar
58
2000'ler
98

(Bu sanırım listenin güvenilirliğini biraz sarsan bir istatistik)

Listedeki filmlerin tamamını izlemek için 361 saat 3 dakika harcamanız gerekiyor. Bu da yaklaşık 3 hafta boyunca gözünüzü kırpmadan film izlemeniz anlamına geliyor.

Liste her ne kadar uzun yıllara dayanan bir çalışma olsa da bir çok noksanı ve fazlası var. Dolayısıyla bu liste nihai bir liste haline ancak ben öldüğüm gün gelebilir. Dolayısıyla ben canlı olduğum sürece liste de canlı olacak. Herkese keyifli seyirler...

16 Nisan 2012 Pazartesi

kral çırılçıplak: nuri bilge ceylan...

Huyum kurusun. Bu adamın bütün filmlerini izledim. Her birinde kurdeşen döktüm. Her birinde ölüp ölüp dirildim. Her birinde sıkıntıda patladım. Ama yine de akıllanmadım. Bütün filmlerini izledim. Malesef "Bir Zamanlar Anadoluda"yı da... Türk bir yönetmen Cannes'da ödül alınca izlemek zorunda hissediyorum kendimi, ne yapayım. Gerçi bir de şu var ki Türk kamuoyunda, uluslararası başarı ve üne sahip Türk yönetmen, "yalnız ve güzel" adam olarak biliniyor olmasına rağmen Nuri Bilge Ceylan'ın bu zamana kadar aldığı elle tutulur tek ödül, "3 Maymun" ile aldığı en iyi yönetmen ödülü. Bunun dışındakiler yerli şakşaklar ve jüri özel ödülü gibi takdirden çok, teselli ödülleri.



Uzak, taşradan yırtmaya çalışan çocuğun yalnız ve hazin yolculuğu! (6/10)

Ama artık bir gerçeği dile getirmenin zamanı geldi: Nuri Bilge, sen iyi bir fotoğrafçı olabilirsin, çok iyi bir insan da olabilirsin, fakat kötü, hatta çok kötü bir yönetmensin. Filmlerine bakıyorum, doğru düzgün tek bir senaryon yok. Oyunculuk desen, cast neredeyse yok gibi (anneni, babanı oynatıyorsun!), kaldi ki senaryoların oyunculuk istemiyor bile. Dialogların yok, film bitince aklımızda kalacak tek bir cümlen yok! Kurgun yok. Hepsini geçtim sorguladığın bir şey, vermek istediğin bir mesaj, burnumuzun direğini sızlatacak bir duygun bile yok. İçini dolduramadığın "yönetmenlik" kavramının üstüne yatmaktan başka yaptığın bir şey de yok. Bu mefhumun somut olarak nicelendirilmesi/nitelendirilmesi imkansız olduğu için o kadar şanslısın ki. Ne diyeyim sana. Varsa görüntü yoksa görüntü. Ama ben görüntü izlemek istesem belgesel izlerim. Hatta fotoğraf sergisi gezerim. Sıkılmak istesem hiç bir şey yapmadan oturur boş duvar izlerim.



Mayıs Sıkıntısı, taşraya dönüş hezeyanları! (3/10)

Ama sana kızmamak lazım. Seni beğenenlerde -daha doğrusu beğendiğini zannedenlerde/beğenmek zorunda kalanlarda- kabahat. Kimsenin kral çıplak demeye cesareti olmadığı aşikar. Ama bari şu rezilliklerine methiye düzmesinler. Bu zamana kadar Türk filmlerini saymazsak 900 civarında film izledim, yine de sinema konusunda amatöründe amatörü bir yerdeyim, ama dünya sineması hakkında bir fikrim var. O da iyi film ile kötü filmin subjektif olmadığıdır. Bir filmin başyapıt mı / çok iyi film mi / mükemmel mi/ iyi film mi olup olmadığı tartışılılabilir, hatta tartışılmalıdır da. Ama iyi filmlerin kötü filmlerden su götürmez bir şekilde kişiden kişiye değişmeyecek şekilde ayırt edilebileceğine inanıyorum. Sanatın her alanında mümkün olan subjektifliği sinemaya yakıştırmamamdaki temel neden sinemayı diğer tüm sanatların bir kolajı olarak görmem. Bu konudaki referanslarımızın da sinema tarihine biraz gözgezdirmiş bir kişinin tanık olabileceği iyi filmler olması gerektiğini düşünüyorum.



İklimler, evlilik kurumu bunalımı... (3/10)

Biraz daha açarsak fikrimin özü: hiç mi iyi film görmedik, hiç mi iyi senaryo, iyi oyunculuk, iyi kurgu görmedik de ne idüğü belirsiz filmlere güzelleme düzme prangası altında yaşamk zorunda olalım...

Bu fikrin tam ortasına da referans olarak NBC'yi koyuyorum. NBC sen benim poetikamın mihenk taşısın. Sen iyi filmle kötü filmi ayırt etmemi sağlayacak turnusolsun.

Üç Maymun ile beraber NBC'nın o kekre filmlerden vazgeçip, adam gibi işler çıkarma konusunda dümen kırdığına inanmak istemiştim. Bir Zamanlar Anadoluda'da da ilk defa gerçekten oyuncu olan kişileri (Yılmaz Erdoğan, Ahmet Mümtaz Taylan, Taner Birsel vb.) oynattığı için ümitliydim. Ama filmle ilgili son, tek ve değişmeyecek görüşüm NBC'nin film yapmak şöyle dursun, entel kusmuğu ile iyi filmi ayırt edemeyen/edemeyecek kitlelerin ağzına bir parmak bal çalmaktan öteye asla gidemeyeceğidir.


Bir Zamanlar Anadoluda özünde tipik bir NBC projesi olmakla beraber, NBC sinemografisinden bazı yönleriyle ayrılıyor. Örneğin filmde hiç olmadığı kadar çok diyalog var. Diyalogların çoğu da böyle diyalog mu olur demeyeceğimiz türden, tamam. Ama filmin neresinde hangi davaya hizmet ediyor belli değil. Benim gibi düşünenlerin için sadece tek başına görüntüden memnun kalmayanlar için biraz da boş laf verelim denip de koyulmuş gibi. Filme en ufak bir sinematografik katkısı olmayan şeyler. Filmi izlememiş olanlar için hemen özet geçeyim -spoiler falan da içermez ha!-: ilk yarısında bir ceset aranıyor, ikinci yarısında da otopsi yapılıyor. Konu bu, durum bu. İzlemek isteyen 140 dakikasını heba etsin. Ama artık ben bu topta yokum. Bu adamı beğenenleri ekşi sözlükteki 92 sayfalık güzellemeye havale ediyorum.

Yavaş akan güzel film hiç izlemedik çünkü biz, sıkıcı iyi film nedir ne değildir anlamayız biz. Çünkü biz malız. Dayayın dayayabildiğiniz kadar dandik filmi anasını satayım. Bu kötü filme de notum: (3/10) Kötü seyirler...