28 Mart 2012 Çarşamba

pain in the ass - lars von trier filmleri...

Film dediğin ayakkabıda taş gibi olmalı... Trier'in kendi cümlesi. Bu cümle aslında bütün Trier filmografisinin özetidir.

Trier için ne yazacağımı bilmiyorum. Trier'in filmlerini aslında pek sevmiyorum. Doğruyu söylemek gerekirse izlerken çokca sıkılıyorum. Hareketli sahnelerde omuzda kamera kullanımı tüm konsantrasyonumu bozuyor. Uzayan sahneler ve ruhsal çöküntüsünü dışarıya ifade etmeden kendi kendine yaşamak isteyen kadınlar canımı sıkıyor. gerçek zamanlı çekimlerin ani kesimleriyle verilmeye çalışılan aksak ritim beni huzursuz ediyor. Görselliğin sıklıkla yadsınması, hikayelerin çekici olmaması, insanın ve rol yapmanın bu kadar ön planda olması iştahımı kapıyor.. Ve daha bir sürü şey.

Ama ne zaman Trier bir film çekse onu bulup muhakkak izliyorum. Bunu neden yaptığımı düşününce önce şu sonuca vardım: Trierin filmleri ilk izlenişte hazmedilemeyen fakat zaman geçtikçe zihinde olgunlaşan filmlerden. Ama ikinci kere izlediğim tek bir filmi yok. Dahası şimdi izler misin diye sorsalar izlemek isteyeceğim bir filmi de yok. Bundan sonra yaptığım çıkarım ise daha tutarlı nitelikteydi: Trierin filmleri bir insanı belki de en çok uyaran filmler. Sürekli rahatsız edici bir şeyler var. Bazen oyunculardan, bazen senaryodan, yoğunlukla görüntü yönetiminden, bazense trierin kendisinden sürekli olarak uyarılıyor beyniniz. sanki biri sizi el altıdan sürekli huzursuz ediyor. İşte bu işi -bu şekilde- en iyi yapan yönetmen kim diye soracak olursanız bence bu isim Lars Von Trier'dir.

Fiziken ve ruhen hasta insanların karanlık dünyasının rahatsız gezgini Trier. Breaking The Waves'de (5/10) felçli bir adamın karısının cinsel hayatını, Dancer In The Dark'ta (5/10) kör bir kadının oğlu için mücadelesini, Dogville'de (5/10) ahlaken hasta zihinleri, Antichrist'da (9/10) gerilimle bezeli şizofrenik gitgelleri, Idioterne'de (6/10) sağlıklı ruh-hastalarının sistemle mücadelesini, Melancholia'da (6/10) kasamsarlık ve melankolinin zedelediği kalpleri anlatan birisi için kullanılabilecek en güzel kelime bence PROVAKATİF...

Bütün filmlerini izlemem fakat sevmemem açısından Nuri Bilge Ceylan'ı hatırlatıyorsun bana. Ama onun filmlerini sadece bu kadar övgü alan bir Türk'ün filmlerini izlemek bir sinematek gönüldaşının zorunluluğu olduğu için izliyorum. Seni ise gerçekten merak ediyorum. Üstelik filmlerine sıkılacağımı ve sevmeyeceğımi bile bile başlıyor ve bitiriyorum.

"Hitler'i anlıyorum" ve "İsrail devleti kendini sorgulamalı" dediği için istenmeyen adam ilan edilen saf ruh. Dünyaya acı çekmeye geldik diyen herkes için iyi bir depresansın. İnsan beynini artık nasıl tanıyorsan sinir uçlarında keskin zıplamalar yapmayı çok iyi biliyorsun. Her ne yapıyorsan aynen devam et.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder